23 Aralık 2016 Cuma

sen git yat ben de birazdan geliyorum.

huzurun ve bir o kadar da huzursuzluğun yan yana olduğu bu saatlerde ben gerçekten yorgunum. klavyeye basmaya gücüm kalmamış. kalbimi ve aklımı dinlemek o kadar zoruma gidiyor ki.
dün yirmi iki aralıktı. gördüğüm rüyaların etkisinden çıkamadığım için evden çıkmadan ceketimin cebine "eğer bugün ölürsem" diye başlayıp "insan sadece suda boğulmuyor." diye biten cümleler karaladım. hiçbir iyi dilekte bulunamadım. sadece çok yorgun olduğumu belirttim. - ama yaşıyorum işte bakın ben burdayım. bana ölmüşüm gibi bakmayın.
şimdi ben yaşıyorum. mutlu muyum değil miyim artık bilmiyorum. en ufak bir harekette, ufacık bir bakışta, bir göz kaymasında içine kapanan küstüm çiçeğiyim ben. bana dokunmayın. lütfen.
(çok fena uykum var.)
geçen hafta anneme mektup yazdım. ona verdim sonra. eve geldiğimde annemin gözleri kıpkırmızıydı. bu kadar anlayışlı  olmak zorunda mıydın dedi.  sarıldık ve ben deliler gibi utandım. ilk defa anneme yazmıyordum ama onun ilk defa haberi oluyordu. birine tamamen açılmak, birine tamamen inandığını- güvendiğini- onu tamamen anladığını söylemek bir taraftan rahatsız ediciymiş. bu annem bile olsa. ona sarılırken ki  duyduğum utancı önceden tahmin etseydim mektubu vermezdim galiba. herşey içinde kaldığıyla güzel sözünü bir kere daha doğruladım. sonra bugün otobüste başımı cama yasladığımda bir anlık yanımda oturduğunu düşündüm. kalbimin gerçekten ezildiğini hissetsem de, gözlerimi açmak istemedim. senin yanımdasızlığın bu olsa gerek. düşündüklerimi düşünmek istemiyorum. hissettiklerimi düşünmek istiyorum artık. çok sıkıldım.
uyumaya gidiyorum

24 Kasım 2016 Perşembe

çok mutluyum. öyle üzgünüm ki.

insanlar yanımdan gün boyu hızla geçiyorlar. kafamı kaldırmaktan boynum ağrıdı deyip ben de yüzlerine bakmadan hızlı hızlı geçiyorum. dersane defterimin coğrafya bölümüne şöyle yazmışım:
"herşeyi anlamaktan yoruldum." ben çok yanlış yapıyorum. durakta beklerken yanımda oturan hiç tanımadığım adamın neden üzgün olabileceğini düşünüp ona çareler arıyorum o ne sever neye sevinir diye düşünüyorum. otobüsü geliyor ve gidiyor. ben o adam otobüse bindiğinde neler düşünüyor acaba diye düşünüp kendimi mahvediyorum.
her gün başka biriyim. geçen hafta otobüste başımı cama dayadığımda bebeğimi dört ay önce kaybetmiş bir anneydim ben. iki gün önce bulaşık yıkarken lösemi hastası bir kızdım. dün sevgilim öldü. bugün beş parasız ailesine bakmak zorunda olan babayım. kendimi anlamaktan yorulduğum için mi insanları anlamaya çalışıyorum? ya bundan da yorulursam? cevabını bilmediğim soruları kendime sormaktan ne zaman vazgeçeceğim.
ben gün geçtikçe kendimi özlüyorum. kafam o kadar bulanık ki. ben iyiyim dediğim için mi insanlar beni iyi sanıyor.

felaket ağrım var. bir şeylerin bana insan olduğumu hatırlatması gerekirdi. yazıyı yazarken ellerim titriyor. dün gece dedemin askerde babaanneme yazdığı mektubu okudum. şöyle yazmış:
"buraya geleli 35 gün oldu. ben sana dört mektup gönderdim ama sen bana hiç yazmadın. gönlüm kalıyor ama neyse inşallah iyisindir."
bu satırları okuyunca üzüldüm. dedemi sevmem ama insan üzülmüyor değil işte. ben başkalarının hatıralarını yaşayarak yoluma devam etmeye çalışıyorum. beni üzen şey beni yaşatandır da. bunu bilmek çok üzücü.

yapamıyordum artık yapamıyordum sokağın sesi bastırıyordu ve kuşların sesi

bunalıyorum. ciddi anlamda bunalıyorum.

17 Kasım 2016 Perşembe

+anne sen böyle pasta yapmayı nerden öğrendin?
-sohbet arkadaşlarımdan!
(gülüşmeler)

bugün hava felaket soğuktu. kara hazırlıksız yakalandım. ablam montumu giymiş içimden saydım. baktım sinirim geçmiyor aradım bağırıp çağırıp yüzüne kapattım. sonra üzülüp aradım.  unutmuş gibi yapıp (ablam zaten unutmuştur) normal konuştuk. ablam rahat ya. kafaya takmasını istemediği hiçbir şeyi takmıyor. anneme hiç çekmemiş aynı babam. ben de aynı annem.
gece mutfakta bulaşık makinasına toz deterjan koyarken annem gel benimle yat dedi yok dedim. niye hemen yok dedim bilmiyorum. annem de üzülüp gitti. onu üzdüğüm için felaket üzgünüm şimdi. küçükken anneme her gün yatarken yatağına gidip  "anne bugün beni hiç sevmedin hadi beni sev!" diye zıplayıp dururmuşum. annem gelip beni uyuyana kadar severmiş. gerçi şimdide pek birşey değişmedi. hâlâ annemin etrafında kedi gibi dolaşıyorum. -tek fark artık beni sevmiyor. past tense. senden nefret ediyorum. of arkadaki müzik çok pis üzüyor beni. annemin yanına uyumaya gidiyorum.

https://m.youtube.com/watch?v=Hkfyd2fI4eM

8 Kasım 2016 Salı

okuldan çıkmışsın. yorgunsun. annen arayıp gelirken iki paket kelebek makarna al demiş. tamam demişsin. sol ayağının topuğunu sinek ıstırmış. yürürken zorlanıyorsun. otobüste ilkokul arkadaşınla karşılaşıyorsun. ondan şundan bahsediyorsunuz. o iniyor, sen kalıyorsun. pencereye başını yaslayıp sallanırken annenin makarnanın üstüne ne güzel domatesli sos  yaptığını düşünüyorsun. gözlerini kapayıp bu anı düşlüyorsun. bunu yapmayı o kadar çok seviyorsun ki. güldüğünü fark etmiyorsun. gözlerini açıp duraktan iniyorsun. bakkal. az kalsın unutacaktım. bakkalın oğlu saçlarını sıfıra vurdurmuş. merhaba abi tanıyamadım ya. hayırlı işler. karşıdan karşıya geçerken bu yolda    gözümün önünde köpek ezilmişti diyorsun. o anı aklına getirirken gözlerini sürekli kırpıyorsun.
-alo 112. ambulans getiremez misiniz köpek kucağımda ağlıyor.
yol bitiyor. bunları düşünmek sana ne çok acı veriyor. bir ik üç. numaralar. yedinci kat. yirmi iki numara. nefret. her gün burdan çıkıyorsun ve dönüp dolaşıp geldiğin yer burası. hiçbir yer katedememişsin. tık tık. merhaba anne. biraz üzgün müsün. ben çok üzgünüm de. bi gayret çoraplarını çıkarıp topuğunu kaşıyorsun. limon kolanyası nerdeydi anne ya! bir çırpıda üstünü giyinip ellerini yıkıyorsun. makarnalar pişiyor. annen makarnayı öylece önüne koyup gidiyor. düşlediğin sosu göremeyince yüzün ekşiyor. hevesin mi kaçıyor? dur dur dur yapma. bu kadar alıngan olma. tekrarla. hayatta her istediğin olmaz ya. ama en azından bu olsaydı ya!
bir elin çenenin altında, diğer elin ekmekte. anlamaya çalışıyorsun. biraz önce domates sosu olmadığı için üzülmüştün ama şimdi neye üzülüyorsun. hakikaten neye üzülüyorsun? sayılar, hışırtılar, kornalar, bağırışlar. kendini sakinleştirmeye çalışma, kafan çok bulanık. biraz uyuyum ben en iyisi. yok. uykuda bile rahat yok. salağın birisi gözlerini pörtletmiş bana bakıyor. rüyalarıma yabancıların girmesi yasaktı. çiğnedin. uyanıyorsun.  beyaz tavan. hiçkimsemyokmuş. o sersemlikle bir de kalkıp bisiklet sürmeye çıkıyorsun. hava soğuk. yok. salağın önde gidenisin. ne geçti eline. soğuktan gözlerin buğulandı ellerin buz tuttu. güya açılacaktım. kendimi kandırmamalıyım. neyi kabullenmesem hıncımı pedaldan çıkarıyorum.