22 Kasım 2019 Cuma

saudade



küçükken gözlerim çok hassastı. annem beni dizlerine yatırıp gözlerime çay basardı. gözümün üstündeki sıcaklıkla, belki de biraz acıyla uykuya dalardım.
iki sene önce, kalbimdeki acıyla annemin dizlerine yattım. aynı his. aynı sıcaklık. bacaklarım uzamış, kalbim hâlâ ellerim gibi küçücük. çayın sıcaklığı gözyaşlarıma karışıyor. yanağımdan boynuma süzülüyor, gıdıklanıyorum. burnum sızlıyor. uyumak için çok büyümüşüm.

annemden ve her şeyden çok uzaktayım. artık annemin bile çare olamayacağını biliyorum. çünkü, çünkü, çünkü. bir kere evden çıkan bir daha evine giremez-miş. bunu bilmek artık beni çok üzüyor. çünkü evrildim. uzağı, yolları ve yılları, belki dağları, daha çok sevdim.
artık bir şeyleri anlatamıyorum, çünkü çok üzülüyorum. bazı şeyleri karşılayacak cümlelerim kalmadı. bir şarkının omzuna yaslanıp iki senedir ağlıyorum. geçen sene ocak ayı, kış burda yağmurlu, içimde o gençliğin verdiği yakıcı huzur, heyecan belki de, ambulansta "ben ölmek istemiyorum çok mutluyum" diye ağlamam belki de. damarlarımda dolaşan bu şarkıydı yemin edebilirim. 

bugün, trabzon'da yolda, gökyüzü turuncuyken, bir şey oldu. artık orada olmayan bir şeyi özlemenin ani ıstırabı, insanın aniden elinden düşen bir kavanozun paramparça olması gibi. anlamsız. birdenbire.

yakıcı bir mutluluk.

annemin dizleri. sahil. merdivenler, koşa koşa inmeler. beklemeler. deniz. ajandamın 139. sayfası. yazgımı sevdim mi. yol, uyku. pencere. elleri, gözler. hâlâ insanların üzüntüsü enselerinden anlıyorum. ne garip, ensemi göremiyorum, ağlamak istiyorum.

rize'de mutfakta kahve yaparken ece bu müziği açtı yine. ona dedim ki, kötü anıların yerine iyi anıları koymayı başarıyorsun.
çünkü çok istiyorum.

artık kafam çok karışık, yazamıyorum. 
önümde geçen sene kime yazdığımı bile
bilmediğim bir kağıt. şöyle yazıyor. "uykuya dalıp gitsem bile bırakıp gitme beni."

n'olur, her kimsen, uykuya dalıp gitsem bile, bırakıp gitme beni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder