2 Şubat 2021 Salı

muhabbet yarası


arka koltuğunda koyun yünü serili bir arabaya biniyorum. nereye gideceğimi bilmeden, yıllarca aynı kimsesizlikle ellerimi birleştiriyorum. bozkırdan geçiyorum; sarılmış dağlardan, eteklerinden, bir meyvesi bile kimseye hayrı olmayan bahçelerden geçip gidiyorum. aynadan gözlerine bakıyorum. karanlık yer yataklarından, isimsiz mektuplarından, ölen annesinin ardından ağıt bile yakmayışından, başını annemin kucağına koyuşundan, koymaktan çok sığınmasından, kulaklarının soğukta kırmızı olmasından, kundurasından bile anlaşılan sevgisizliğinden, insan çocuğunu hiç mi sevmez deyişlerimden, bütün bunlardan, hepsinden sıyrılıp sadece gözlerine dalıyorum. yitip gitmek, yitmek, ezilmek, süzülmek, parçalanmak, ekşimek, düşmek, kanamak,  acışmak gözlerinde. ne güzel geliyor. gözlerim şimdi sanki çok ağlamışım gibi, kırpışmıyor. yanıyor.


 “oraya gidince herkesin eli öpülecek” diyor soğuk bir ses. 


sedirlerde oturan insanlara bakıyorum, oda limonla karışık konya şekeri kokuyor. sanki çocuk değilmişim gibi, sanki küçücük ellerim yokmuş gibi öyle büyük bir nefes alıyorum ki. herkesin elini öptüğüm o evden bir gün kovularak çıkacağımı biliyorum. çocukları gülmeyi unutmuş bir annenin ölümünü seyrediyorum. cenazelere gidiyorum sığınmak için. karşına geçip; biliyor musun, benim bu dilim bir tek sana sığındı demek istiyorum- diyemiyorum.


koyun yünündeki kana aldırmadan babamın gözlerini, annemin belini, dilimi alıp gidiyorum. 

2 yorum:

  1. yine çaydanlığı ocakta unuttum yazarken. kulpu yanmış.

    YanıtlaSil
  2. okuyunca, her şey sanki birden kalbimin uğultusuna karıştı. kim bilir nelerle beraber dilimi alıp da gitmek istiyorum.

    YanıtlaSil