21 Ocak 2020 Salı

nazmi'nin ağıtı


ben küçükken, adını bilmediğim soluk yeşil bir arabamız vardı. arka koltuğunda koyun yünü seriliydi. babamın müzikleri çalardı hep. çocukluk zamanlarının verdiği yalnızlık duygusundan belki, belki kışları bizim oraların çok soğuk olmasından, ya da annemin beni üzgün doğurmasından, bilmiyorum. üzgün müzikleri hep hafızamda tutarım.

kuruköprü yolu, nazmi kim, babaannem ölmeseydi daha mutlu olur muyduk, babamın teni ne kadar beyaz ama gözleri hangi renk bilmiyorum, annemin yüzü ne zaman gülecek, ablam benim gibi üzgün şeyler düşünüyor mu, hayatın bana verdiği yük ne, şurda ölsem bana da ağıt yakarlar mı, kötü ibo kim.

pazar günü babam beni samsun'a götürdü. yola çıkmak, yolda olmak, sadece varmak isteyenlerin işi.
benim bir yere varmak gibi bir  isteğim yoktu, sadece iyileşmek istedim. belki son kez.

babamın kolları bana battı. her zaman böyle oluyor. diken gibi. tünellerden geçerken bana dürüst olmaktan filan bahsetti. hayat bir kere bile yüzüne gülmemiş filan. camı açtım, kaçak sigara almış.

niye anlatıyorum bunları?

dönüşte telefonumu bağlayıp nazmi'nin ağıtını açtım. sadece merak ettim hatırlayacak mı diye. izledim onu. gözleri doldu. nerden buldun bunu gibi bir sürü soru sordu. heyecanlandı. daha geçen gün rüyasında görmüş bu ağıtı aramış günlerce bulamamış. ona dedim ki, asıl sen nerden buldun bunu yıllar önce. kasetçi ercan vermiş.

bir gün benim de ismim bir ağıtta geçse babam dinler mi merak ettim. keşke dedim hemen ölsem.

neden yazıyorum.

benden yazmamı istiyorlar. ama kimse kusarken saçlarımı tutmuyor. kimse yardımcı olmuyor. geçen gün sena telefonda ağladı bana. nazım kimseye geçmiyor diye. dedim nazın bana geçsin.
benim nazım kime geçecek peki diyemedim.

herkesin payına olgun meyve düşerken bana taş düştü gökten. inandığım allah bile bana sırtını döndü sanki. benim payıma merdiven boşlukları filan düştü. zeytinin karası iğnenin ucu düştü.

keşke kendimi öldürecek gücü bulabilsem.

artık içim soğumuyor. öfkemi alamıyorum. yaşadığım günler hayatımdan gün eksiltiyor. son noktaya gelmiş gibiyim.

sabah gün doğmadan uyanıp kendimi meletten bırakmaya gittim. şimdi bu yazıyı hastaneden yazıyorum. biliyorum ki kendimi öldürecek gücü hiçbir zaman bulamayacağım tıpkı yaşamaya bulamadığım gibi.

köyün kuşları nazmi öldü diye niye seviniyor sormak istedim kasetçi ercan'a.

artık beni görmek isteyenler bilsinler ki, gözlerim kan kokuyor.