2 Şubat 2020 Pazar

keşke her şey böyle olmasaydı.

şekilleri kafamın içinden bile karışık olan halıya uzanıyorum. zemin canımı acıtıyor. tüm bu olanlar daha farklı olabilirdi diye geçiriyorum içimden. daha farklı olabilirdi.

aslında uyumalıyım ama bunları gece yazmasam bir daha hiç yazmayabilirim.

dün sabah hatice'nin evinde uyanırken neredeyse ağlayacaktım. bıktım çünkü rüyalarımdan. boğuştum kendimle. tüm gerçekler beni boğuyor. kabusun ortasında "bu çok kötü oldu. çok kötü oldu bu. şimdi bununla nasıl baş edeceğim, unutmam çok zor olacak." diye düşünüyorum. rüyada bile bunları düşünmek o kadar yorucu ki. hem de misafir yatağında, yanında yıllardır görüştüğün dostların varken, hepsi mutlu uyurken, sen orada bir şeylerin gerçekliğiyle boğuşurken çok zor her şey. çok incitici.

ne yani ben şimdi sana hiç sarılamayacak mıyım, diye sordum dedeme. kansere yakalanmış birine ne söylenmeyecekse onu söyledim aptal gibi.

bir şeyleri geriye alabilmeyi çok istiyorum. her şey daha farklı olabilirdi diye bağırarak ağlamak istiyorum. kendimi kaybediyorum. isteklerimi. mücadelemi. nedeni, niçini, nasılı. hatice dün annesine sarıldı, öptü onu. yanaklarını sıktı. bazı duvarlar hiçbir zaman yıkılmıyor diye geçirdim içimden. o kadar uzak kaldım ki annemden. kendi evimin içinde deplasmanda gibiyim. annemin dizleri bana öyle uzak ki, ağlayarak bile kapatamam ben o mesafeyi.


hayat çok garip. çok güzel aslında. arkadaşlar filan. gülüşmeler. dostlarımın hepsi çok değerli. anlaşılmak, uzanabilmek.

ali'ye ballı sütün acıyı hafifletmesiyle bir ilgisi olduğunu söyledim. annem arabada yokuş aşağı inerken üzülmüyorsun di mi artık diye sordu.


birini sevmek içinde bir çok şey barındırıyor. ben zannettim ki birini seversem, onun kulaklarını ellerimle ısıtmaya çalışırsam, anlarsam onu, inanırsam, sandım ki babamı affederim. ama böyle olmadı. birini sevmem bir yaprağı bile yerinden oynatmadı. kimseyi suya kavuşturmadı. savaşları durdurmadı. dedim ya, keşke her şey böyle olmasaydı.

şimdi ben hangi dizeye başımı koyup ağlayabilirim ki. hangi dize benim saçlarımı öpebilir ki.

sevmeye, sevilmeye, anlaşılmaya, öpülmeye, şefkate, merhamete, köpek gibi ihtiyacım var. hayatımın hiçbir döneminde böyle hissetmemiştim. tekele terlikle gitmek gibi bir utanç var içimde. gerçekten kaldı bu yaşamak suçu içimde.


"zalimin rişte-i ikbalini bin ah bile bazen
kesmiyor, gördün işte, delik deşiğim ben."

keşke her şey böyle olmasaydı.