25 Mart 2018 Pazar




sabah ağlayarak uyandım. en son seneler önce rüyamda arsız belayı gördüğümde böyle olmuştum. arsız bela tüm rüya boyunca elinde silahla kadoyla beni kovalamıştı. o kadar korkunçtu ki. bugünki de çok korkunçtu. annemin yanına gidip: "anne bana bu zulumü neden yapıyorsun." diye soruyordum. duyguş'u arıyordum ağlayarak, okey oynuyorum sonra ara filan diyordu. içim o kadar daraldı ki. çok berbattı.
şimdi masamdayım, kafamın içi bulanıyor böyle. şu müzik biraz olsun beni sakinleştirdi. baştan sona dinleyin. 4.30' dan sonra uçuyorsunuz zaten.
bir amme hizmeti olarak çevirisini de bırakıyorum buraya,

bulamadım üzerinde gözlerimi yumarak yürüyebileceğim bir yer
bulamadım bana ne söyleyeceğini bilen bir arkadaş
bulamadım beni uzaklara yüzdürebilecek bir deniz dalgası
bulamadım karmakarışık olan görüşümü ifade edebilecek tek bir söz
bulamadım olanların anlamını yorumlayacak bir şey
bulamadım insanın kinini kırabilecek ezgi
halkımı bulamadım
akrabalarımı bulamadım
huzur bulamadım
mutluluk bulamadım
yolumu bulamadım, geçidimi bulamadım
közünden hislerimi tutuşturabileceğim yıldız bulamadım
yalandan da olsa bardağımı dolduracak kadar ömür bulamadım
bir damla bile onu dolduracak kadar hayır bulamayan bardağım
bulamadım karmakarışık olan görüşümü ifade edebilecek tek bir söz
bulamadım olanların anlamını yorumlayacak bir şey
bulamadım insanın kinini kırabilecek ezgi
halkımı bulamadım
akrabalarımı bulamadım
huzur bulamadım
mutluluk bulamadım
yolumu bulamadım, çiftimi bulamadım

21 Mart 2018 Çarşamba

geçen hafta arkadaşım küçük prensi istedi benden. biraz önce bana şöyle bir mesaj atmış: aslı sence koyun çiçeği yer mi? yemez dedim çünkü küçük prens onu korur. ( burayı yazarken sümeyye abla beni aradı bana sevdiğin bir kitap söyle diye ) sebepsiz gülümsedim.
burdan çıkarmamız gereken sonuç nedir? arkadaşlar, lütfen. SEVGİ EYLEM GEREKTİRİR. nolur yani.
hava çok güzel,  en yakın zamanda film alıp fotoğraf çekmem lazım çünkü yıllar sonra bu zamanları çok özleyeceğim.
neyse işte, size bu ara favorim olan mehmet aydın'ın çok geç artık parçasını öneriyorum. (bağımlılık yapabilir)
hadi bye!

11 Mart 2018 Pazar

epic fail

aslında olay şöyle oldu,
eylülün başında ablamın düğünü vardı. cuma günü salondan dönüşte, gece on iki gibi evlere dağılmaya başladık. dayımın arabası boşmuş bizi (hatce beyzoş hilal abla) eve bıraktı. arabadan indik, köselen yakıyor reis diye ayakkabısıyla dalga geçiyordum, gülüşüyorduk. binanın önüne gelince gözüm bisikletime kaydı. ne güzel de duruyor benim minnoş bisikletim diye düşündüm iki saniye falan.
eve geldik, beyzoş benim yatağımda, hatce ablamın yatağında, hilal abla  kadonun yatağında yattı. ben de ablamla yerde yatmak istedim. içimde iğrenç bir his, sanki ablam evlenecek gibi değil de ölecekmiş gibi. sarılsam sarılamıyorum, uyusam uyuyamıyorum.
sabah oldu annem dedi ki aslı git 20 ekmek al. indim, anahtarı takacak bisikletim yok. yarım saat binayı taradım yok. çocuklara sordum yok. ağlayarak ekmek almaya gittim, döndüm yine ağlıyorum. anneme söyleyemiyorum kadın 8292839823 kişiye yemek hazırlıyor. hatce diyor NOLDU? dayıma ağladım, bulunur dedi, üzülme dedi ama yani oturup ağıtlar yakacam öyle bir acı. ev misafir kaynıyor millet ablama ağladığımı sanıyor. üzülme kızım ablanla her zaman görüşürsünüz, ölecek değil ya.
dayımın yanına gittim, balkonda oturuyordu. bana silahını ver diye yalvardım. dayanamadı, dışarı çıktık. her gördüğümüz çocuğun önüne kırdık. dedim silahımız var, bisikletim nerde? bulamadık. o gece uyuyamadım.
cumartesi gecesi erkek evine gittik. ablam halay çekerken elbisesi çamur olmasın diye tuttum. kürtçe, bilmediğim halaylar oynanırken ben ablamı, bizi, hayatı düşündüm. üff abla hadi gel gidelim diyecektim bir ara ama nedimelik görevimi yerine getirmeliydim. o coşkulu, kocaman toprak yerde ablamı tanımadığım insanların arasında görmek beni çok garip hissettirdi. sonra pazar oldu, sabah altıda kuaföre gittik. içimde bu sefer daha da iğrenç bir his. yani bulamıyorum bu hissini adını. üzülmüyorum, mutluyum da hatta. ama nasıl iğrenç. abla harika olmuşsun, abla biraz daha gül, dik dur, tamam (şimdi bana biraz sarıl) hazırsın abla.
hislerimi yazmakta çok zorlanıyorum. dayım evlenirken de böyle olmuştum. yıllar geçti, hâlâ ne hissettiğimi anlayamıyorum. ablam evden çıkana kadar hep babamı izledim acaba ağlayacak mı diye. ağlamadı. annem çok ağladı ama. bir ara bayılacak sandım. düğün bitti, fotoğraf çekimine ablam beni istedi sadece. saçma sapan bir sürü fotoğraf çekilirken eniştemle sadıçları analog makinamla çektim. bir gün o fotoğrafın beni üzeceğini bilemedim tabi, o ayrı konu.
dönüşte ablam çok ağladı. dedim ayrılmamız çok zor olacak beni sağda indirin nolur. olmaz dediler. evin önüne geldik, ablam kadoyu aradı aşağı in diye. ikimize bir sarılıp ağladı. gelinliğin işlemeleri yüzümü acıtıyordu ablama sarılırken, ama kalbim o kadar acıyordu ki sanırsın telef oldum.
araba gözden kaybolana kadar kaldırımda oturdum. kedişim geldi. sarılarak ağladım ona. kado daha fazla dayanamadı ağlamama , beni eve çıkardı. eve geldim, annem halıları temizlemeye vermiş. (halısız ev sizi de çok kötü hissettirmiyor mu ya?) duramadım evde, hatceye gittim koşarak. biraz ağladım. hatce evlenirse ne yapacağımı hiç bilmiyorum.
ilk günler çok zordu, bulaşık yıkarken ağlıyoruz annemle, yemek yerken, balkonda otururken... ben uykuda bile ağlıyordum. ev cenaze evi gibiydi. günde 27 kez ablamı arayıp ne zaman geliyorsun diye soruyordum. geldi de. ama ben o gelmeden gözyaşlarımı silmek için çok uğraştım.
sanırım ben artık dayanamıyorum biliyor musunuz. düğünden sekiz gün sonra kedim de ölünce, hem de doğum günümde ölünce iyice yapamaz oldum. ben onu ellerim havada seviyordum. o ellerle toprağa verdim.
sonra polise gittim. odada şikayetimi anlatırken pencereden bisiklet süren insanlara baktım. polise olayı anlatırken ağladım, kamera görüntülerini izlerken ağladım, odadan çıkarken ağladım. polis bir ara ama böyle yaşanmaz ki dedi. bence de.
şimdi altı ay oldu, ben hâlâ ablamı özlüyorum. kedimi unutamıyorum. insanların bisikletlerine bakmaktan yolda yürüyemez oldum. algıda seçicilikten nefret ediyorum. dayım düğünden bir hafta sonra bana artvinden bisiklet alıp da yolladı. çok mutlu olduğumu söyledim, oldum da. ama işte nasıl desem. yine şu iğrenç mutluluk hissini yaşadım.
dün ablam kaynanasındaymış. akşam annemle yanina gittik. bi ara mutfakta yalnız kaldık. ablam çayı demlerken sıkılmıyor musun burda diye sordum.

bunları ben niye anlattım ki ya. bacağım uyuştu hareketsizlikten. pazartesi günü fotokopiciden kayıp ilanını çoğalttıracağım. arkadaşlar merhaba, hayatıma devam edebilmem için bisikletimi bulmam şart. nolur yardım edin diye yalvarıcam. tüm bu anlattıklarım altı aydır hissettiklerimdi. geçenlerde bir yere burs başvurusu yaptım, kendimi tanıtan bir yazı yazmam gerekiyordu. bisikletimin çalınmasını bile anlattım. adamlar bana dönüş yaptılar bisikletinizle aranızdaki bağ neydi de sizi bu denli üzdü diye. birşey yazacak gücüm kalmadı. dayımla gta vice city oynamak istiyorum.  kulaklıksızlıktan ağlıycam. a 101'deki kulaklıktan alın bana nolur ya. saatlerce son ses farazi v kayra dinlemek istiyorum. iki gün sonra burs için arayacaklar beni, duaya ihtiyacım var sanırım.
 ali'ye şöyle yazmışım iki ay önce:
"yüreğim ıslaktır benim kuytularda ağlamaktan ve hafif uçuktur rengi kurusun diye kaç kez güneşe asılmaktan."

bu yazı kime, nereye yol olur bilemem. ama ben biraz sonra oturup ağlayacağım.