kelimeleri yan yana getirdim.
gözyaşlarını, ablamı, güzel kirpiklerini, ne çabuk ağlayabildiğini, mutfak masasını, bıçağı nasıl tuttuğumu, boğazımdaki çalılıkları, uykusunda ağladığını bildiğim bir babanın kaşlarını çatsa- hatta gülse bile utangaç bir çirkinliğe dönüştüğünü, saçlarımı en tepeden sıkıca bağlayınca artık hiçbir şeyin düzelmeyeceğini, boğuk yaz günlerini, evlerine ekmek parasıyla gidemeyen adamların ürkek duruşlarını, sevap için yapılan hayratlarda kaç kez ağlamaktan kustuğumu, mesai bitimine on dakika kala annemin gözlerini, dedeme kollarımı açamayışımı, öfkenin soğuduğunu, kırgınlığın da bir yere kadar olduğunu, kanepede kırışık uzun pardesüsüyle oturan bir babanın dizlerine uzanmanın nasıl bir his olduğunu, oysaki hiç yaşamadığımı, hatıralarda küçüldüğümü, trabzon'da yokuşu arabayla tırmanırken ellerimin bir hain yumuşaklığa kandırıldığını, oysaki tek isteğimin şefkat oluşunu, güçsüz kaldığım gecelerde çorapla uyuduğumu, sabah ezanını dinlerken ölmek istediğimi, oysaki kardeşimin yanaklarının ne güzel olduğunu, ben olmazsam onu karşıdan karşıya kimin geçireceğini, evin içindeyken evsiz kalışımı, birbirine dönük iki sırttan nasıl doğduğumu, sesleri gülen kahvaltı masalarını, ballı sütleri, kendimle arama harap bir perde girdiğini, gelen bir mesajın tebessümünü, (insan silahını bilinçli bir şekilde bırakmaz aslı, sen silahını bıraktın ve karşındakilerden de bunu bekledin.) kızıp ortalığı yakıp yıkmam mı gerektiğini, oysaki bir tebessümle ölmeyi de öldürmeyi de hiç bilmediğinizi, nelerde teselli bulduğumuzu, oyukları, yakutları, gazelleri, mevsimlerin insana yaptığı fenalıkları, mutfakta kalan son zeytini çocuğuna ayıran anneyi, ellerini, ellerimi, güçlü durmam için girdiğim hastane odasında ablamın serumundan bana da veren hemşireyi, bembeyaz teniyle gülümseyen ablamın annemin bizi bu hastanede dünyaya getirdi demesini, ağlayışımızı, edebiyatın bizi kurtarmadığını, artık yutkunmak zorunda olduğum şeyleri, uykumda bırakıldığımı, hem de uyurken bırakıldığımı, ağladığımı, çok ağladığımı, hem de ağlarken annem gibi güzel olmadığımı yazdım.
gözyaşlarını, ablamı, güzel kirpiklerini, ne çabuk ağlayabildiğini, mutfak masasını, bıçağı nasıl tuttuğumu, boğazımdaki çalılıkları, uykusunda ağladığını bildiğim bir babanın kaşlarını çatsa- hatta gülse bile utangaç bir çirkinliğe dönüştüğünü, saçlarımı en tepeden sıkıca bağlayınca artık hiçbir şeyin düzelmeyeceğini, boğuk yaz günlerini, evlerine ekmek parasıyla gidemeyen adamların ürkek duruşlarını, sevap için yapılan hayratlarda kaç kez ağlamaktan kustuğumu, mesai bitimine on dakika kala annemin gözlerini, dedeme kollarımı açamayışımı, öfkenin soğuduğunu, kırgınlığın da bir yere kadar olduğunu, kanepede kırışık uzun pardesüsüyle oturan bir babanın dizlerine uzanmanın nasıl bir his olduğunu, oysaki hiç yaşamadığımı, hatıralarda küçüldüğümü, trabzon'da yokuşu arabayla tırmanırken ellerimin bir hain yumuşaklığa kandırıldığını, oysaki tek isteğimin şefkat oluşunu, güçsüz kaldığım gecelerde çorapla uyuduğumu, sabah ezanını dinlerken ölmek istediğimi, oysaki kardeşimin yanaklarının ne güzel olduğunu, ben olmazsam onu karşıdan karşıya kimin geçireceğini, evin içindeyken evsiz kalışımı, birbirine dönük iki sırttan nasıl doğduğumu, sesleri gülen kahvaltı masalarını, ballı sütleri, kendimle arama harap bir perde girdiğini, gelen bir mesajın tebessümünü, (insan silahını bilinçli bir şekilde bırakmaz aslı, sen silahını bıraktın ve karşındakilerden de bunu bekledin.) kızıp ortalığı yakıp yıkmam mı gerektiğini, oysaki bir tebessümle ölmeyi de öldürmeyi de hiç bilmediğinizi, nelerde teselli bulduğumuzu, oyukları, yakutları, gazelleri, mevsimlerin insana yaptığı fenalıkları, mutfakta kalan son zeytini çocuğuna ayıran anneyi, ellerini, ellerimi, güçlü durmam için girdiğim hastane odasında ablamın serumundan bana da veren hemşireyi, bembeyaz teniyle gülümseyen ablamın annemin bizi bu hastanede dünyaya getirdi demesini, ağlayışımızı, edebiyatın bizi kurtarmadığını, artık yutkunmak zorunda olduğum şeyleri, uykumda bırakıldığımı, hem de uyurken bırakıldığımı, ağladığımı, çok ağladığımı, hem de ağlarken annem gibi güzel olmadığımı yazdım.
yazdım ama sildim sonra. çünkü:
"hiçbir şey söylemeyen sözlere varmak için, her şeyin sonuna kadar söylenmesi gerekti."